14 Ekim Pazartesi 2024
Ana SayfaMarmaraBursaBursa Somuncu Baba

Bursa Somuncu Baba

Gezgin dostlar herkese merhabalar. Bugünden itibaren sizlerle beraber yeni bir seriye başlayacağız. Her zaman olmasa bile ara ara bu seriden videolar geleceğinden emin olabilirsiniz. Manevi Büyükler serisi bölgenizde doğmuş, yaşamış veya burada vefat etmiş ulu kişilerin yaşantılarına değineceğiz. İsterseniz zaman kaybetmeden hemen ilk gönül dostumuz olan Somuncu Baba ile başlayalım.

SOMUNCU BABA KİMDİR?

Şeyh Hamîd-i Velî, Hamîd-i Kayserî, Hamîd-i Aksarayî, Somuncu Koca, Ekmekçi Koca ve Somuncu Baba olarak da bilinir. Osmanlı kuruluş dönemi ünlü mutasavvıfı ve alim. Aynı zamanda Bayramiyye Tarikâtı kurucusu Hacı Bayram Veli’nin de hocasıdır. Safevîyye Tarikâtı’nın Anadolu’ya yayılmasında etkin faaliyetlerde bulunmuş büyük bir mutasavvıftır.

Somuncu Baba’nın İran’ın Azerbaycan bölgesinin Hoy şehrinde değil, Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğduğu tahmin edilmektedir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur, ama kaynaklarca doğum tarihi 1331 yılı olarak kabul edilir. İlk eğitimini babası Şeyh Şemseddin Musa’dan aldıktan sonra Şam ve Hoy’da eğitimini tamamlamıştır.

BURSA

Bursa’ya geldiği zaman onu insanlar tanımıyordu. Genellikle kendini gizleyen mütevazi bir yaşam biçimine sahipti. Erdebil’den Anadolu’ya döndü. Doğrudan doğruya Bursa’ya geldiğinde henüz Ulucami inşa edilmeye başlanmamıştı. Daha önceleri bir süre yaptığı müderrislik görevinin hatırına bile gelmiyordu. Ancak zahiren bile bir işle meşgul olmak gerekiyordu. Osmanlı Devleti’nin pây-i tahtı Bursa’da yaşadığı yıllarda manevi kimliğini gizleyerek talebelerinin eğitimi ile meşgul olmuştur. Rivayet olunur ki Ebu Hâmid Bursa’ya geldiğinde bir merkebi vardı. Onunla köyden kuru odun getirir, hamur karar, ekmek pişirir ve sırtına ekmekleri yükleyip çarşı pazar dolaşarak “Somunlar Müminler” nidâsıyla insanlara somun dağıtmıştır.

Yaptığı ekmeğin lezzeti ve bereketi dilden dile yayıldı, halk arasında ‘Somuncu Baba’ olarak tanınmaya başladı. Söylentiler Yıldırım Bayezid Han’ın damadı Emir Sultan’ın da kulağına gitti ve onu fırınında ziyaret etti.

SOMUNCU BABA VE EMİR SULTAN

Yaptığı ekmeğin lezzeti ve bereketi öylesine farklıdır ki ünü dilden dile yayılır ve halk arasında “Somuncu Baba” olarak tanınmaya başlar. Hakkında anlatılanlar Yıldırım Bayezid Han’ın damadı Emir Sultamın kulağına kadar gider. O da Somuncu Baba’yı fırınında ziyaret eder. Nazar ehli için meçhul görünen elbette malumdur. Öyle de olur. Emir Sultan, Somuncu Baba’nın kendini gizlemiş bir alim olduğunu görür görmez anlar. Kaynaklar, bu hikâyeyi şöyle anlatırlar:

“Somuncu Baba, bir gün fırına ekmeklerini sürdü. Pişmesini beklerken yanına Emir Sultan geldi. Elinde bir çömlek vardı. “Selamın aleyküm baba” dedi. O da “Ve aleyküm selam.” Diyerek birbirlerine bakıştılar. Başka hiçbir kelime konuşmadan tanıştılar. Emir sultan elindeki yemek çömleğini somuncu babaya vererek içindekinin pişirilmesini rica etti. Somuncu baba bütün denemelerine ramen çömleği fırının içine sokamadı. Emir sultana döndü ve “Anladım ki bu çömleği fırına sen süreceksin” dedi. Emir sultan “Peki” diyerek çömleği aldı ve fırının içerisine rahatlıkla sürdü. Fakat fırında hiç ateş yoktu. Somuncu baba fırının azını kapattıktan sonra “Birazdan pişer bekleyiniz” buyurdu. Bir müddet bekledikten sonra kapak açıldı. Fırında hiç ateş olmadığı halde piştiğini gören Emir Sultan, ona bu işin sırrını sordu. O da: “Aşk ateşi ile pişer.” Cevabını verince, Emir Sultan onun manevi derecesini anladı. Böylece aralarında derin bir münasebet oluştu.

ULUCAMİDEKİ FATİHANIN SIRRI

Somuncu Baba’nın Bursa yaşantısında üç sırrı öne çıkar. Bunların ilkinden az önce bahsettik. Diğerleri ise şunlardır. Ulu Cami’nin açılışı yapılacaktır. Camiyi inşa ettiren Yıldırım Bayezid Han, başta Emir Sultan olmak üzere bütün şeyhleri ve alimleri bu merasime davet eder. Tabii kalabalık bir halk kitlesi de o esnada oradadırlar. Camii açılışı bir hutbe okunuşuyla gerçekleşecek ve namaz kılınacaktır. Yıldırım Han, Emir Buhari Hazretleri’ne: “Ey Emir, Buyur, cami-i şerifin ilk namazını sen kıldır, ilk hutbeyi de sen oku. Bu şeref, ümmetin büyüğü olarak sana aittir” der. Bu ifadeler, Osmanlı devlet adamlarının alim ve ariflere saygılarını göstermeleri açısından da önem arz eder. Fakat Emir Sultan bunu kabul etmez. “Bu beldede benden daha alim bir kimse vardır ve kutb-ı zaman burada iken bana hutbe okumak düşmez. Bu şeref, ona aittir.” Diyerek Bursalıların Somuncu Baba diye bildikleri Şeyh Hamîd-i Velî’yi işaret eder. Bu ad ilk defa söylenildiği için ehlinin dışında sultan da dahil kimse bilmemektedir. Sultan merakla kim olduğunu sorar. “Sultanım belki duymuşsunuzdur, Somuncu Baba namıyla tanılan bir ekmekçidir. Ulucami inşaatı sırasında da işçilere de bol bol ekmek infak etmiştir. İşte o kişi, evliyaullahın büyüklerinden Şeyh Hamîd-i Velî hazretleridir. Şu anda da aramızdadır.” Bunun üzerine sultan, “Buyursun o halde.” Deyince Emir Buhari de ayağa kalkarak. Cemaate Somuncu babayı tanıtır. Ve onu minbere davet eder. Somuncu Baba ise çok mahcuptur. “Emirim ne yaptın, bizi ifşa ettin” der. Ama yapacak bir şey yoktur. Çevreden gelen büyük alimlerin ve meşâyıhın da bulunduğu büyük bir cemaate önce imamlık yapan Somuncu Baba, namazdan sonraki hutbesini Fatiha suresinin tefsirine tahsis eder. Hem de yedi değişik şekilde yapar bu tefsiri. Çünkü kelamullahın her suresi, her ayeti, mana içinde mana taşır. Kimi ilk basamakta kalır, kimi sonuna kadar yürür. Somuncu baba ise en derin mana katına ulaşabilecek donanımdaki nasiplilerdendir. Onun o gün yaptığı tefsir, o kadar çok ilgiye mazhar olur ki herkesin gözü onun üzerinde toplanır. Devrin alimlerinden Molla Fenâri durumu şöyle anlatacaktır: “Somuncu Babanın Fatiha ile ilgili yaptığı birinci tefsiri herkes anladı. İkinci tefsiri biraz daha üst seviyedeydi, daha ilim sahibi olan kimseler anladı. Ben ise ancak üçüncü tefsire kadar anlayabildim. Benim ilmim üçüncü tefsirden sonrasını anlamaya yetmedi.” Ulu Cami’nin açılışında 72 veli hazır bulunmuştu. Bunların arasında da sadece 4’üncü ve 5’inci tefsiri anlayanlar çıktı. Ancak 6’ıncı ve 7’inci tefsiri kimse anlayamadığı için bugün hala o sır çözülememiştir. Bursalılar, bu durum karşısında böyle bir alimle aynı şehirde olmaktan sevinç duysalar da durum Somuncu Baba için öyle olmaz. Sır ifşa olmuştur. Üzerine istese de istemese de bir şöhret libası giydirilmiştir. Şöhret ise afettir. Nitekim bu hadiseden sonra halkın ona ilgisi daha da artar. Devlet katında da durum aynısı olur. O da kendisini rahatsız eden bu afetten korunmak için talebesi Hacı Bayram-ı Vell’yi de yanına alarak “Sırım ifşa oldu.” deyip Bursa’yı terk etmeye karar verir.

DUAÇINARI

Bazı kaynaklar bu gidişin hikayesini şöyle anlatırlar: “Somuncu Baba, bir sabah erkenden, Gavaş Paşa Medresesi’nden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıktı. Somuncu Baba’nın Bursa’yı terk etmekte olduğunu işiten Molla Fenari, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip Bursa’ da kalması için yalvardı. Ama kabul ettiremedi. Molla Fenari ise, “Madem öyle, gideceksin o halde Bursa’ya dua ette git.” der. Somuncu Baba, bu çınarın yanında Bursa’ya dönerek, feyizli ve bereketli bir şehir olması, yeşil olarak kalması için dua etti ve vedalaşarak ayrıldılar.

Bursa’ da bu çınarın bulunduğu bölgeye “Dua” çınarı denildi Bazı kaynaklara göre de Somuncu Baba’ya Dua Çınarında yetişen Emir Sultan’dır. Bursa’ dan ayrıldıktan sonra, Aksaray’a geldi. Aksay da bir müddet kaldıktan sonra bir oğlunu yanına alarak Darende’ye geldi. Hacı Bayram-ı Veli ile Hacca gitti. Dönüşlerinde, Hacı Bayram’ı kendisine halife, vekil tayin etti. İnsanları irşat etmekle vazifelendirdi.” Somuncu Baba, Darende’ye gelirken oğlu Yusuf-i hakikiyi Aksaray’da halife olarak bırakmış, diğer oğlu Halil Taybii ile Darende’ye gelmiş ve burada 1412 yılında vefat etmiştir. Bursa’dan zamanında Hacıya gidenler, sefere gidenler bu çınarın önünde durur ve dualar eder öyle giderlermiş. Günümüzde maalesef ki bu çınarı koruyamadık. Yol genişletme çalışmalarından dolayı köklerine zarar verdik. 1990lı yılların başında bir lodosta da yıkıldı maalesef. Gövdesinden bir kısım parçalar Uludağ üniversitesine kaldırılmıştır ve eğitim fakültesinde gösterilmektedir. Ama bu çınarın olduğu bölgenin adı Bursa’da Duaçınarı mahallesidir.

EKMEĞİN SIRRI

Peki bu ekmek neydi? Kudemanın “n’an-ı aziz” dedikleri ekmek, bizim değerler dünyamızda büyük bir kıymete ve hürmete sahiptir. Somuncu Baba’nın hikayesinde de ekmek çok önemli bir semboldür ve o da sırlı bir hikâyenin konusudur. Öncelikle şunu söyleyelim. Ekmek, Anadolu tasavvufunda da çok önemli bir metafordur. Her şeyden önce ekmeğin ekmek oluncaya kadar yaşadığı hikâye tam anlamıyla bir dervişin “seyir-ü süluk” hikayesi ile aynıdır. Buğday olarak ekilip biçilme, değirmende un olma, sonra ateşte pişme meselesi tamda Hz. Mevlana’nın “hamdım, piştim yandım.” Hikayesini özetler. Yunus emre de “Taptuku’un tapısında. Kul olduk kapısında. Yunus miskin çiğ idik. Piştik elhamdülillah.” Derken aynı durumu anlatmış olur. Bütün bunlardan dolayı Somuncu Babayı zahirde ekmek pişirirken; arka planda insanı pişiren, olgunlaştıran bir mürşit olarak görmeyi gerektirir. Nitekim hayatı boyunca öyle olmuş, geride pek çok pişirilmiş insanla birlikte en çokta Hacı Bayram-ı Veli gibi bir alim yetiştirerek mürşitlik görevini hakkıyla tamamlamıştır. Hacı bayram ise Akşemseddin’i yetiştirmiştir. Bu durum daha da önem arz etmektedir. Zira İstanbul’un manevi fatihidir o. Bir devir kapatarak bir devrin kapılarını açan Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’dir. Demek ki her şey bir kader planında cereyan etmiş; Bursa, Ankara ve İstanbul’da Somunca Baba, Hacı Bayram Veli ve Akşemseddin isimleri ile devletin çatısı örülmüştür.

FIRININ SIRRI

Bir de fırın olayı var tabi. Alimliği derin olduğu için bu konularda bir sır ehli olanı Somuncu Babanın bir sırrı da ekmek pişirdiği fırında gizlidir. Ne var ki bu sır, yaşadığı dönemde değil ancak günümüzde çözülebilmiştir. Onun fırını iki gözden oluşmaktadır. Fırının bir gözünde yanan ateş, diğer gözdeki ekmekleri pişirmekte, fakat ateş ve duman ekmeklere temas etmemektedir. Onun o devirde yaptığı bu teknik uygulamayı günümüz insanı anca bugünlerde öğrenebilmiştir. Somuncu babanın fırınının bu sırrı şu şekilde belirttirilir. Ateşi, fırının sağ tarafındaki küçük gözünde yakılmış, sol tarafında da sıcak hava ile somunlarını pişirmiştir ki bu son 35 senedir yani günümüzde de uygulanan sistemi Somuncu Baba 645 sene evvel uygulamıştır. Fakat kendisi Bursa’dan ayrılınca bu fırının sırrı anlaşılamamış. Tabi bu iki göz meselesi de bir metafor olarak anlaşılmaya müsait görülmektedir. Buna göre “Somuncu Baba zahiri ilimlerde de fevkalade ileri bir alim olduğu için bu fırına da ikili anlayışı yansıtmıştır. Bir gözü batınî, diğerini zahiri göz olarak anlamak gerekir. Bu ikili anlayışa göre tasavvuf ehlinin, “Her şey zıddı ile vardır.” dedikleri durum fırında da söz konusu olmuştur. Sıcak ve soğuk… biri diğerinin zıddı. Birinin varlığı diğerini anlamakla mümkün olabilmektedir.

SOMUNCU BABA VE BUGÜN

Somuncu Baba, bugün de Ulucami’nin minberinde Fatiha tefsiri yapmaya fırınında ekmek pişirmeye devam ediyor. Bursa hala güzel ve manalı bir şehir ise bunu birazda ona borçluyuz. Bu vesile ile Bursa’ya da bir teşekkür borcumuz var. Günümüze kadar ayakta kalmış olan somuncu baba fırını, Osmangazi belediyesinin çalışmaları ile restore edilerek yeniden ziyarete açılmıştır. Üstelik ihtiyaç sahiplerine ekmek dağıtma geleneği bugünde devam etmektedir.


Şarâb-ı aşkı çün içtik

Feragât mülküne göçtük

Yanıp aşkınla tutuştuk

Bize tahrîk ü târ olmaz

Ereliden şems nuruna

Vücudum zerreden katre

Ne katre ayn-i bahar oldu

Âna k’ar ü kenâr olmaz

Bırak ey Hamida vârı

Görem desen sen ol yârı

Göricek ol tecellâyı

Ândan özge kemâl olmaz

Diyerek Şeyh Hamîd-i Velî’nin sözleri ile bitirmek istiyorum. Bizlere değer katan insanların hikayelerini ve yaşantılarını zaman zaman sizlerle beraber hayatlara dokunarak inceleyeceğiz. Şimdilik sizlere veda ediyorum. Youtube Kanalıma destek olabilmek için abone olmayı unutmayınız. Sağlıcakla kalın.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON EKLENELER

BAĞLANTIDA KALIN

594BeğenenlerBeğen
5,534TakipçilerTakip Et
2,480AboneAbone Ol